Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KÖR, SAĞIR, SESSİZ

Şu içimi açıp baksalar Kaç çığlık ses tellerimi ısırır Etrafın baskısını ölçmeye kalksalar Kaç kantarın topuzu kırılır Umudumu kaç paralık ettim Şimdi fillerin ayak izi kadar gömülü toprağa Sayfaların saman dokusu kadar gevrek Bir sıcacık sevgi için Kaç oda yaktım İstanbul sokaklarında Boş avuçlarıma, avurtlarından döktüm yüzümün İçimi yaktım, etrafım aydınlandı Öyle derinlere kaçtım ki Bazen beni, ben bile bulamadım Isırdı çığlıklar ruhumun etlerini Kanım, ayak bileklerime doğru aktı. Rızanın hükmü yavan şimdilerde Bencil hayvanlar kervanı artık bu ülke Bu topraklar bu din bu millet Bu coğrafyanın insan mahlukları Yumuşak bir kalbin acılarına kör Dilsiz canlılara susamış iştahları Bir okusalar gözlerimizden Bir okuyabilseler kuytularda saklananları Isırgan çığlıkların sessizliğini duysalar Ölümlerine kulak zarları sebep olurdu. Gökçe Kurtuluş

İYOTUN YEŞİL VADİSİ

Ayaklarımda tuzlu su. Deniz tuzu yalıyor yaralarımı. İyotları ciğerimdeki, Dalga sesleri yüreğimdeki boşlukları tamamlıyor. Yosun kokusu şifa ruhumun girdabına. Rüzgar sesime esiyor. Korkuları silip atıyor tınımdaki. Aksim dahi aksi… En çok kızdığım şahsım zaten! Yüzüm delik deşik gurursuzluktan… Acıların aktığı pınarlarım, Yüzümdeki kurak vadileri doyuruyor. Ferimin kırgınlıkları, Yanaklarımda çiçekler açtırıyor. Gökçe Kurtuluş

GECE IŞIKLARI

Gecemin alt ışığı ayak izlerin. Kumların arasından süzülüyor rengi ayağının. Parmak dalların göğüme uzanıyor, Pencereme vuruyor parçalı bulutlu gölgen. Yukarıdan karanlığın göbek salıyor, Yerde izlerin, hayatımda kalma inadında. Tek bir yıldız ortamızda. Kendimize ayna tutturan. Işığın makası ile infaz kokan. En kalın sicimle sarılı kalbim. Çiğ seramiği sıktığından izlerim. Yumuşak karnımın ferahlatıcı hataları, Sen her daim beni kahredensin. Gökçe Kurtuluş

YENİGÜN

Gün ağarırken güneşle birlikte  gel yanıma, Usulca süzül. Kıvrıla kıvrıla gir a ralık perdemin arasından. Yayıl yavaşça odama, Birikmeye başla.  Hüzmelerinle dokun yüzüme, gözlerime. Işığının şiddetinden aralansın göz kapaklarım. Güzelliğinle uyanayım. Gözlerimi, sözlerimi ilk sana açayım. Sen gör, sen duy ilk beni. Bin bir sancıyla üzerime  giydiğim gecenin karanlığını; Sen sıyır seher vakti bedenimden. Sıcaklığınla içimi ısıt. Öyle bir doğ ki dünyaya; Biten her şey yeniden başlasın. Yumuşacık okşa saçlarımı ipek ellerinle. Bana gel. Adım adım, nefes nefes bana gel, Canıma eklen. Yüreğimi aç, Al senin olsun... Gökçe Kurtuluş

"HİÇ"LİK MAKAMI

Hiçsin sen, koca bir hiç. Yokluk kadar var, Varlık kadar yoksun. Olmadın ki sen, hiç yoktun. Yüreğime hiç girmedin, Aklıma hiç düşmedin sen. Ben seni hiç düşünmedim. Uykularım kaçmadı, ağlamadım arkandan. Hiç bakmadım, gözlemedim yollarını. Sana haber göndermedim, Haber de beklemedim zaten. Nefes kadar muhtaç değildim sana, Su kadar ihtiyaç değildin bende.  Ömrümü sana adamayı düşünmedim. Hiç istemedim seni. Hiç aklımdan geçirmedim dudaklarımın yanaklarını, Dudaklarının yanaklarımı okşayacağı zamanları. Seninle aşktan sarhoş olmak, Senden başkasını gözümün görmemesini hayal bile etmedim. Kendime yakıştıramam ki zaten. Seni bir hiç kadar sevmedim. Öyle bir hiç ki; Evren kadar büyük, İnsanlık kadar gerçek, Dünya kadar yoğun, Sevgi kadar yüce, Vazgeçmek kadar tapılası bir hiç. Benim varlığım kadar hiç... Gökçe Kurtuluş

MEZAR ÇİÇEĞİ

Seninle aramızdaki sevgiyi canlı tutmak; Mezarlığın içindeki, Mimoza ağaçlarını yaşatmaya benziyor. Tabanı yokluk. Ölümün üzerine inadına bir nefes hevesi. Zemini ölüm. Mezar taşlarından uzanan erguvan çiçekleri gibi Temeli yalnızlık. Gökçe Kurtuluş